Sayfalar

7 Temmuz 2011 Perşembe

The Lord of the Rings: The Two Towers

http://www.imdb.com/title/tt0167261/ 

  Bu yazı söz konusu film hakkında önemli bilgiler içermektedir. Eğer filmi izlemediyseniz okumayınız ama belki okuyabilirsiniz de. 

  2002 yılında Peter Jackson tarafından çekilmiş serinin ikinci filmi. Doğal olarak ilk filmin devamı niteliğinde.

  Öncelikle şunu söyleyeyim; üç buçuk saat film mi olur arkadaş? İzle izle bitmiyor ki. Bu tepkimden filmi beğenmediğim anlaşılmasın. Savaş bölümüne kadar olan kısım biraz durağan geçse de savaşın başından sonuna kadar kaskatı kesilerek izledim. Ama sinemada izleyenleri düşününce tam bir işkencedir herhalde üç buçuk saat koltuğa yapışmak. Filmi başlattığımda tepede güneş vardı, bittiğinde gece olmuştu be. Allah'tan iyi bir film. Sırf blog'a yazmak için beğenmeden de olsa izlesem hayatımın en zor dakikalarını yaşardım.


  Yukarıda söylediğim gibi ilk filme göre daha durağan geldi bu film. Çok fazla reaksiyon yoktu. Rohan ile Isengard arasındaki savaş sahnelerinde ise bütün o durağanlık gitti. Yerini heyecana bıraktı. Kral Theoden'in Gondor'dan yardım almak istememesinin ardından Elflerin çıkagelmesiyle Rohan halkı için belki bir kurtuluş yolu açıldı. Ama karşılarında 10 bin kişilik ork ordusu vardı. Eğer meydan savaşı şeklinde gerçekleşseydi Isengard orduları silip süpürürdü her şeyi ancak Miğfer Dibi'nin gayet sağlam bir kale olması Rohanlıları korudu diyebiliriz. Yine tek başına 56451 kişiyi öldüren insanlar vardı ancak bu seferlik buna değinmeyeceğim.


  Bu filmde Gollum'u nam-ı diğer Smeagol'u daha çok tanıdık. Sürekli kendi içinde çatışan bir yaratık. Bir tarafı iyi iken diğer tarafı kötü. Bu da onu haliyle şizofren yapıyor. Çok acıdım kendisine bu filmi izlerken. Ama aynı zamanda aslında iyi mi yoksa kötü mü olduğuna bir türlü karar veremedim. Ağaçlara çok tav oldum. Bizimle ilgisi yok diyerek ilk önce savaşa girmediler. Ama baktılar ki 3-5 ağacı yakıp yıkmışlar hemen galeyana gelip Isengard'a daldılar. Çıkarcılar siziiii. Eowyn çok güzeldi. Théodred'in cenazesinde söylediği şarkı, ağıt artık her neyse çok hoşuma gitti. Ahanda işte bu. Gandalf,  'the grey' olarak gitti, 'the white' olarak geri geldi. Savaşın kazanılmasında da büyük yardımları dokundu. Tabii Eomer'i de unutmamak lazım. Nazgûller yine korkunçtu.


  Bu defa Sam'e ayrı olarak bir paragraf açmak istiyorum. Valla helal olsun. Ben hayatımda onun kadar sadık bir insan görmedim. Frodo'yu korumak için öl deseler ölecek kıvamda. Frodo da bunu bildiği için kendini daha güvende hissediyor. Artı olarak filmin en güzel konuşmasını da Sam yapmıştır bence. İşte o konuşma!!!1!!11!

Frodo: Bunu yapamayacağım Sam.

Sam: Biliyorum. Bu olanların hepsi yanlış. Aslında burada bile olmamalıydık. Ama buradayız. Tıpkı büyük savaş hikayelerindeki gibi, Bay Frodo. Hani o gerçekten büyük olanlarından. Tamamiyle karanlık ve tehlikelerle dolu. Sonunu bilmek istemediğin türden. Çünkü sonu nasıl mutlu bitebilir ki? Nasıl olur da bu olanlardan sonra her şey eski haline geri dönebilir? Ama sonuçta, bu gölge bile gelip geçici. Karanlıkta bile, yeni bir gün doğacak. Ve her yeni doğan güneş eskisinden daha parlak olur. Bunlar sizinle kalan hikayelerdi, bir anlamı olan. Sebebini anlamak için küçük olsak bile. Fakat sanırım, Bay Frodo, ben anlıyorum. Biliyorum. Hikayelerdeki o insanlar geri dönmek için birçok fırsat buldular. Lakin onlar vazgeçmedi. Yürümeye devam ettiler, çünkü onlar bir şeylere tutunuyorlardı.

Frodo: Biz neye tutunuyoruz Sam?

Sam: Bu dünyaya hâlâ iyiliğin olduğuna, Bay Frodo. Ve uğrunda savaşmaya değeceğine.


  İlk filme göre daha sönük kalsa da kötü bir film sayılmaz bence. Kitabını okuyanlar ne kadar beğenir orası meçhul ama ben beğendim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder