http://www.imdb.com/title/tt1375666/
Bu yazı söz konusu film hakkında önemli bilgiler içermektedir. Eğer filmi izlemediyseniz okumayınız ama belki okuyabilirsiniz de.
2010 yılına damgasını vurmuş filmlerden biri, bir Christopher Nolan yapımı.
Güzel olduğu kadar kafa yoran bir film Inception. Ben ilk izlediğimde birçok noktayı kaçırmıştım. Daha doğrusu kaçırmışım çünkü bunları ikinci izleyişimde ancak fark edebildim. Belki de benim kafamın fazla basmamasındandır, bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki, o da filmin gayet iyi olduğu. Zaten filmi çeken insan Christopher Nolan, başrollerden biri Leonardo diCaprio olunca insanın kafasında direkt olarak bu filmin kötü olamayacağı düşüncesi beliriyor. Bir de üstüne bilimkurgu olunca oh mis.
Filmin konusu rüya içinde rüya görmek ve bu rüyalar sayesinde insanın bilinçaltına düşünceler yerleştirmek olarak basite indirgenebilir. Ama film ilerledikçe o kadar basit olmadığını görebiliyoruz. Bir kere öncelikle Ariadne'yi mimar yapmaya çalıştıkları sırada üst üste verilen bilgilerin(rüyaların süresi, paradokslar, rüya inşa etmek vs.) sindirilebilmeleri için süreye ihtiyacımız oluyor. İlk izlediğimde sinemada olduğum için böyle bir şansım yoktu, ikinci izleyişimde ise filmi o sırada ara ara durdurup üstünde biraz düşünmek taşları daha rahat yerine oturtmamı sağladı. Böylece filmin devamında sorulan sorular daha az oluyor bu da haliyle alınan zevki arttırıyor.
Film boyunca ilgimi en çok çeken şey Cobb'un psikolojisi oldu. Onun davranışlarından gerçeklikle rüya arasında nerede olduğunu bulmaya çalıştım. Filmin sonunda topacın düştüğüne inanırsak gayet basit oluyor anlamak ama eğer topaç düşmediyse o zaman işler karışıyor. Buradan Tom Hardy'nin karakteri Eames'e atlamak istiyorum. Filmde en karizmatik karakter buydu bence. Böyle bir çok bilmişlik havası falan. Arthur ile olan ufak atışmaları da gülümsetti.
Sıra geldi kafama takılanlara. Yine Ariadne'e mimarlık dersleri sırasında, Arthur kendi totemini göstererek herkesin kendine özgü bir toteminin olması ve bunu hiç kimseye vermemesi gerektiğini, böylece gerçek-rüya ayrımını yapabileceğini söylemişti. O zaman Cobb neden Mal'ın totemini kullanıyor? Bu, algısını değiştirmiyor mu? Ölen birinin totemi kullanılabiliyor mu? Burası biraz açıklansaymış güzel olurmuş. Bir diğeri, çatışma sahneleri. Kafama takılmaktan çok gerçekçi gelmedi bana. O kadar ateş ediyor adamlar dünyanın mermisini boşaltıyorlar ancak sadece Saito vuruluyor. Resmini ekleyeceğim bölümde içinde dört kişinin bulunduğu taksiye yaklaşık beş metreden ateş ediliyor ve kimseye bir şey olmuyor. Filmlerde en sevmediğim şeylerden biri bu. Bir başkası ise üçüncü rüya katmanında Cobb'un Ariadne'e Eames'in labirenti kesen bir yol ekleyip eklemediğini sormasının ardından kızın Cobb'a anlatması biraz saçma geldi. Cobb'a hiç söylemeden sessizce telsizden yolu diğerlerine söylese olay kapanırdı. Cobb'a söyledi, Mal geldi, dördüncü katmana gitmek zorunda kaldılar. Son olarak tabii ki herkesin kafasında soru oluşturan şey; topacın düşüp düşmemesi. Bence o topaç düştü. Nedeni yok, ben düşmesini istiyorum arkadaş. Cobb'un çocuklar da büyüdüydü zaten. Rüya görüyorsa nasıl büyüdüklerini görsün ki dimi Güntekin? Ha bir de Mal diye isim mi olur ya? O ismi duydukça konsantrasyonu bozulmayan Türk yoktur herhalde. :)
Yazımızın sonuna geldik. Bu filmi izleyip sevenlere tavsiyem tekrar izlemeleri. Bazı filmleri bir defa izlemek yeter. İkinci izleyişte izleyeni sıkabilir ancak bu film öyle değil. İlk izlendiğinde kaçırılan yerler yakalandıkça alınan zevk daha da artıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder