9 Mayıs 2011 Pazartesi
The Godfather Trilogy
1972-1974 ve 1990 yapımı, Francis Ford Coppola film serisi. Başrollerinde Al Pacino ve Marlon Brando gibi iki önemli isim var.
İlk blog yazım. Sanırım bu ilk, birçok kişi tarafından 'gelmiş geçmiş en iyi film serisi' olarak anılan The Godfather üçlemesi hakkında olmayı hak ediyor. Öncelikle söylemem gerekir ki 'mafyavari' filmlerden pek haz etmem. Sürekli orada burada öldürülen adamlar, patlayan silahlar, sürekli dövülen kadınlar, uyuşturucu pazarlıkları gibi olaylar bir araya toplandığında yüzümü ekşitmemi sağlıyor. Ancaaaaak işin içine muhteşem kurgu, oyunculuklar ve birbirinden can alıcı diyaloglar girdi mi tadından yenmiyor. Buradan itibaren serinin filmleri hakkında -izlemeyenler için- keyif kaçırıcı bilgiler yer alacaktır. Eğer filmi izlemediyseniz okumayınız ama belki okuyabilirsiniz de.
The Godfather
İlk filmden başlayalım. Sicilya geleneklerine göre düğün sahibi kız babasının o günlük gelen tüm istekleri yerine getirme gerekliliği yüzünden babamız Marlon Brando'muzun bütün mafya tarafını henüz filmin başında görüyoruz. Burada Don Vito Corleone herkesin saygı duyduğu, ailesini ön planda tutmaya çalışan ama acımasız bir diktatör gibi görünüyor. Oysa ki, film ilerledikçe onun çabasının aslında ailesini bir arada tutabilmek olduğunu anlayabiliyoruz. Bir tarafta mafya babası diğer tarafta torunuyla çocukça oynayan, oğlunun acısını daha fazla kan dökülmesini önlemek için kalbine gömen bir adam. Peki buraya kadar nasıl geldik? Solozzo diye bir herif Corleone ailesiyle iş yapmak istediğini belirterek Don Vito'ya gelir. Ancak yapmak istediği iş uyuşturucu ticareti. Don Vito burada babalığını konuşturarak çoluğu, çocuğu zehirlememek için öperek güzelce uğurlar Solozzo'yu, üstelik oğulları da bu işe sıcak bakarken. Daha sonra Solozzo rahat durur mu hiç, vuruverir babayı. Ama koca Don Vito Corleone'yi 4-5 kurşunla öldürebilir misin? Öldüremezsin tabii. Buradan itibaren mafya aileleri arasında sürekli çatışmalar çıkar. 'Yok sen beni vurdun ben de seni vuracağım, yok hayır ben seni vuracağım.' bildiğin kan davası. Diğer kardeşlerin de gazlamasıyla dayanamayan öz evlat Mike, Solozzo ve yalakası polis amirini alıverir aşağıya. Bu yüzden de Sicilya'ya kaçmak zorunda kalır. Orada bir kızı sever ve evlenir. Ama rahat dururlar mı, Mike'a suikast düzenlemek için arabaya bomba koyan elemanlar karısını patlatır. Daha sonra üvey evlat olan Sonny'de hakkın rahmetine kavuşunca baba artık dayanamayıp bütün mafya babalarını toplayarak bu ölümlere son vermek ister ve bunu başarır. Bir süre sonra artık iyice yaşlanan Vito Corleone evinin bahçesinde ölünce, babasının tahtına Michael Corleone geçer. Bütün olaylardan önce 'ben onlar gibi olmayacağım.' diyen Mike gün geçtikçe babasına benzeyerek tam bir mafya olarak çıkar karşımıza. Yoluna çıkan herkesi yok ederek -kız kardeşinin kocasını dahi- yeni baba olma yolunda emin adımlarla ilerler. Kapılar kapanır, film biter.
İlk film hakkında ayrıca şunu söylemeden edemeyeceğim. Michael'ın Solozzo ve polisi vurduğu sahnedeki Al Pacino'nun oyunculuğuna şapka çıkarılır arkadaş. Tabii filmde neredeyse herkesin oyunculuğu mükemmel, Marlon Brando apayrı ama o sahnede gözlerini kaçırmaya başlamasından, titremesinden, kızarmasından, mimiklerinden, silahı bırakmaya çalışmasından
Michael'ın bütün gerginliğini, korkusunu, telaşını iliklerime kadar hissettim. Helal olsun diyorum.
The Godfather: Part II
http://www.imdb.com/title/tt0071562/
İkinci film ise bence ilkinden bile güzel. Daha güzel bulmamın birçok nedeni var: Flashbackler, daha gürültüsüz olması, Vito Corleone'un nasıl bugünlere geldiğinin merak uyandırması vs. filmi çok daha etkileyici bulmama neden oldu. Vito Corleone Amerika'ya geldikten sonra dürüstçe kendi işini yapmaya çalışırken bir mafya tarafından haraca bağlanmak istenmesi ve bunun sonucunda kendisini haraca bağlamak isteyen adamı öldürmesi Godfather için bir milat sayılabilir. Çünkü daha sonra, işleri büyüdüğünde Sicilya'ya, kendi köyüne, iş için gidip, ailesindeki bütün erkekleri öldüren Don Ciccio'yu bıçaklamasıyla insanların ellerinde bir kukla olmak istemediğini iyice anlayabiliyoruz. Diğer taraftan 'günümüzde' ise Michael Corleone kendi evinde öldürülmeye çalışılmasının ardından bunu kimin yaptığını bulmaya çalışır. Bu aşamada Michael Corleone, diğer bir mafya babası olan Hyman Roth ve Michael'ın abisi Fredo Küba'da iken Fredo'nun daha önce Roth'un -sanıyorum- elemanı olan Jonny Ola'yı tanımadığını söylemesine rağmen katıldıkları partide 'Nereden buluyorsun böyle yerleri?' sorusuna 'Beni de Johnny Ola getirmişti' deyince Mike'ın şalterler atar. Bu sahneden sonra Al Pacino'nun "I know it was you Fredo! You broke my heart! You broke my heart!" sözleri efsanevidir. Filmde Vito Corleone'un hayatın önüne getirdiği zorluklar yüzünden böyle karanlık yollara girmeye başladığını, Michael Corleone'un ise babasının bıraktığı mirası devam ettirmek istediğini, sorunlar ortaya çıktıkça daha fazla kirli işe bulaştığını, bulaştıkça daha fazla sorunun ortaya çıktığını görüyoruz. En büyük sorun ise en güçlü olmasına rağmen yaşanan yalnızlık ve sevgisizlik. İlk önce kendi kardeşi tarafından öldürülme teşebbüsü, sonra mahkeme, daha sonra karısının çocuğunu düşük yapmayıp aslında kürtajla aldırdığını öğrenmesi, bizim en sonda gördüğümüz ancak hepsinden önce Vito Corleone'un doğum gününde Mike'ın deniz kuvvetlerine katıldığını söylemesiyle masada tek başına kalması harika bir biçimde özetlemiş filmdeki yalnızlığı.
Bu filmin akıcılığı o kadar güzel ki insan ağır ağır olayları izlerken hiç sıkılmıyor. İlk önce 3 saat 20dakika film mi olur? diye bir tepki verdiysem de film boyunca hiç sıkılmadım. Belki hiç yapay acelecilik olmadığı için ya da flashbacklerle sürekli dikkat gerektirdiği için. Sonuçta sıkılmadım işte...
The Godfather: Part III
http://www.imdb.com/title/tt0099674/
Gelelim serinin ilk iki filminin gerisinde kalan son filme. Bana göre en üst düzeyde duran iki filmin ardından 16 yıl sonra çekilen filmden aynı tadı beklemek biraz fazla iyimser bir düşünce. Tabii geride diye filmi gereğinden fazla kötülemeyeceğim keza serinin en iyi sahnesini de içinde barındırıyor.
Bu film diğerlerine göre daha az çatışmalı, mafya işlerinden çok karakterlerin psikolojileri üzerine giden bir film olmuş. Eleştirilerin bir kısmı da bu yüzden. İzleyicide The Godfather havası yaratan başka bir film hissi oluşturuyor. Michael Corleone'un daha ticari bir adam olması bunun nedenlerinden biri. Filmin son 30 dakikasına kadar geçen sürede Michael Corleone'un yaşlanması, Immobiliare konusunda Vatikan ile olan sürtüşmeleri ve kuzenlerin aşkından başka hiçbir şey yok. Ancak kalanı ise bence serinin diğer filmleri gibi harika olmuş. Corleone ailesinin bir yandan para bakımından daha da güçlenip diğer yandan Baba'nın artık ailesini ve kendisini kirli işlerden temizlemeye çalışması, bunu yapmaya çalışırken bir şeylerin sürekli kendini bu işlerin tam ortasına koyması, filmin sonunda gördüğümüz üç kadınla dansı ve bu üç kadının ikisinin Michael Corleone yüzünden hayatını kaybedip diğerininse hayatının mahvolması filmi özetliyor. Michael emekli olmaya karar verip yerini yeğeni Vincent'a bıraktıktan sonraki davranışları babasının son zamanlarını ve Michael'ın gençken olmak istediği kişiyi andırıyor. Ancak tek ve çok büyük bir fark var. O da Vito Corleone işlerini bırakmanın mutluluğuyla, ailesiyle birlikte, torunuyla oynarken ölürken, Michael Corleone mutsuz ve yalnız biçimde ölüyor.
Bahsettiğim en iyi sahne ise; Mary'nin vurulması ve Michael Corleone'un kızının başında ağlaması. Bir süre sesi kesilen Baba'ya bütün gözlerin dönmesi ve o sırada resmen haykırması çok etkileyiciydi. Ciddi anlamda üzüldüm Michael'a. Yalnız Baba'yı öldürmeye çalışan suikastçının bu güne kadar yaptığı işlerde hep başarılı olması ve hiç kimseye yakalanmadığını öğrenmemize rağmen ulu orta neden silahı çıkarıp ateş ettiğini bir türlü anlayamadım. Bir de Al Pacino'nun saçlar neydi öyle? Olmasın bir daha...
Uzun lafın kısası; zaten efsane olmuş bir film. O yüzden size önermemin hiçbir anlamı yok. İzleyin, izlettirin.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder